AB’nin 2022 Türkiye ilerleme raporunda hangi bulgular var ?

Avrupa Birliği Komisyonunun 2022 Genişleme Raporu bugün gösterildi. Aday ülke statüsündeki Türkiye’ye yönelik ağır eleştirilerin yöneltildiği raporda, ‘Türkiye’nin demokratik kurumlarının işleyişinde ciddi eksiklikler bulunmuş olduğu’ açıklandı.
Raporun hazırlanma sürecinde demokratik gerilemenin ve başkanlık sistemindeki yapısal eksikliklerin sürdüğü kaydedilen raporda şöyleki denildi:
“Avrupa Konseyi ve organlarının temel tavsiyeleri hemen hemen ele alınmadı. Parlamento, hükümeti hesap verebilir kılmak için lüzumlu araçlardan yoksun. Anayasal yapı; yürütme, yasama ve yargı içinde sağlam ve etkili bir kuvvetler ayrılığı sağlamaksızın, yetkileri cumhurbaşkanlığı düzeyinde merkezileştirmeyi sürdürdü. Etkin bir güçler ayrılığı mekanizmasının olmaması, yürütme organının demokratik hesap verebilirliğini seçimlerle sınırı olan kılmaya devam ediyor.”
Temmuz 2018’de muhteşem halin kaldırılmasına karşın, hükümet yetkililerine muhteşem yetkiler veren ve muhteşem halin kısıtlayıcı unsurlarından bazılarını muhafaza eden bazı yasal hükümlerin yürürlükte kalmış olduğu belirtilen raporda, OHAL İnceleme Komisyonu’nun, muhteşem hal döneminde KHK ile ihraç edilen kamu çalışanlarına ilişkin dosyaların incelenmesini hemen hemen tamamlamadığı hatırlatıldı.
Yargının, terörle bağlantılı olduğu iddia edilen suçlarla ilgili olarak, TBMM’deki karşıcılık partilerinin üyelerini dizgesel olarak hedef almaya devam etmiş olduğu dile getirildi.
Seçimlere ve siyasal partilere ilişkin yasal çerçevenin sorunlu olmayı sürdürdüğü aktarıldı.
Seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürülmüş olduğu anımsatılan raporda Türkiye’nin, AGİT ve Venedik Komisyonu tarafınca meydana getirilen öteki tavsiyeleri hemen hemen ele almadığı ilfade edildi.
Hükümetin karşıcılık partilerine mensup belediye başkanları üstündeki baskısının mahalli demokrasiyi daha da zayıflattığı, muhalif belediye başkanlarının yönetimsel ve adli soruşturmalarla karşı karşıya kalmış olduğu, Güneydoğu’da mahalli demokrasinin ciddi şekilde zorla izin verilmediği belirtilen raporda, Güneydoğu’da zorla görevden alınan belediye başkanlarının yerine hükümet tarafınca kayyum atandığı dile getirildi.
Raporda, “Sivil topluma ilişkin konulardaki ciddi gerileme devam etti. Sivil cemiyet kuruluşları artan baskıyla karşı karşıya kaldı ve ifade, örgütlenme ve toplanma özgürlükleri kısıtlanarak özgürce etkinlik gösterme alanları daraltıldı” denildi.
Asker, polis ve haber alma servislerinin hesap verebilirliğinin fazlaca sınırı olan kalmış olduğu belirtilen raporda, güvenlik kurumları üstündeki parlamenter denetimin güçlendirilmesinin gerektiği yer aldı.
Türk yargısında 2016’dan bu yana gözlemlenen ciddi gerilemenin raporlama döneminde de sürdüğü, yargının sistemik olarak bağımsız olmaması ve hakim ve savcılar üstündeki aşırı baskıya ilişkin endişelerin devam etmiş olduğu kaydedildi.
Darbe girişiminin peşinden görevden alınan hakim ve savcıların birçoğunun beraat etmiş olmasına karşın bir tek 515’inin görevlerine iade edilmiş olduğu hatırlatılan raporda, hakim ve savcıların göreve alınması ve terfilerinde yansız, liyakate dayalı, standart ve evvelde belirlenmiş kriterlerin bulunmamasının kaygı deposu olmaya devam etmiş olduğu dile getirildi.
Türkiye’nin yolsuzlukla savaşım mevzusunda, alması ihtiyaç duyulan mesafe olduğu belirtilirken raporlama döneminde de ilerleme kaydetmediği vurgulandı.
Yolsuzluk mevzusunda şöyleki denildi:
“Ülke, internasyonal yükümlülüklerine uygun olarak yolsuzlukla savaşım organlarını oluşturmadı. Yolsuzlukla savaşım stratejisi ve fiil planının bulunmaması, yolsuzlukla kesin bir halde savaşım etme iradesinin eksikliğine işaret etmektedir. Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO) tavsiyelerinin bir çok uygulanmadı. Netice olarak, yolsuzluk yaygın ve kaygı deposu olmaya devam ediyor”
İnsan hakları ve temel hakların kötüleştiği belirtilen raporun devamında, OHAL sürecinde getirilen tedbirlerin birçoğunun hala yürürlükte olduğu anımsatıldı.
“Türkiye’nin, başta Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davaları olmak suretiyle, bazı AİHM kararlarını uygulamayı reddetmeye devam etmesi, yargının internasyonal standartlara ve Avrupa standartlarına bağlılığına ve Türkiye’nin hukukun üstünlüğünü ve temel haklara saygıyı teşvik etme taahhüdüne ilişkin ciddi bir kaygı deposudur” ifadelerine yer verilen raporda, Kavala davasında verilen kararın uygulanmaması sebebiyle Avrupa Konseyi tarafınca Şubat 2022’de Türkiye aleyhine başlatılan ihlal prosedürünün, Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyesi olarak taahhüt etmiş olduğu insan hakları ve temel özgürlükler standartlarından uzaklaştığının bir başka göstergesi olduğu aktarıldı.
AB Komisyonunun 2022 Genişleme Raporu’nda, Türkiye’de ifade özgürlüğü mevzusunda, son yıllarda gözlemlenen ciddi gerilemenin devam etmiş olduğu kaydedildi.
“Gazetecilere, insan hakları savunucularına, avukatlara, yazarlara, muhalif siyasetçilere, öğrencilere, sanatçılara ve toplumsal medya kullanıcılarına karşı ceza davaları açılmaya ve bu kişiler mahkum edilmeye devam etti” denildi.
Türkiye’nin ‘tek taraflı dış politikasının’, bilhassa Suriye ve Irak’taki askeri eylemlerinin ve AB’nin Rusya’ya yönelik kısıtlayıcı tedbirlerine uyum sağlamaması sebebiyle, Ortak Güvenlik ve Dış Politikası kapsamındaki AB öncelikleriyle çelişmeye devam etmiş olduğu değerlendirmesinde bulunulmuş oldu.
Doğu Akdeniz’deki gelişmelere de değinilen raporda gerilimin bir süre azaldığı sadece son dönemde tekrardan artış eğiliminde olduğu vurgulandı.
Raporda, “Türk harp gemileri, Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi’ndeki araştırma faaliyetlerini yasa dışı olarak engelledi” ifadesine yer verildi.
Üyelik yükümlülüklerini üstlenebilme kabiliyetiyle ilgili olarak, “Türkiye’nin AB müktesebatına uyumu fazlaca sınırı olan kalmaya devam etmiş ve oldukça plansız bir temelde sürdürülmüştür” değerlendirilmesine yer verildi.
Merkez Bankası’nın mühim seviyede siyasal baskı altında kalmış olduğu dile getirilen raporda işlevsel bağımsızlığının tekrardan tesis edilmesinin icap ettiğinin altı çizildi.
Raporda, netice olarak, birçok alanda AB müktesebatıyla mevzuat uyumu mevzusunda daha çok emek verme yapılmasının gerektiği vurgulanırken “Tüm alanlarda, uygulama ve yürütmenin mühim seviyede iyileştirilmesi gerekmektedir. Düzenleyici kurumların bağımsızlığının sağlanması ve yönetimsel kapasitenin geliştirilmesi, Türkiye’nin daha çok ilerleme kaydetmesi için kilit ehemmiyet taşımaktadır.” ifadelerine yer verildi.
Türkiye’den AB Komisyonu Raporuna tepki
Dışişleri Bakanlığı, AB Komisyonunun 2022 Genişleme Raporu’nda Türkiye ile alakalı değerlendirmelerine ilişkin, “AB’nin, siyasal sistemimize, siyasetçi ve yöneticilerimize, ülkemizdeki temel hak ve özgürlükler ile bazı yargı kararlarına ve terörle mücadelemize yönelik haksız iddialarını tümüyle reddediyoruz.” ifadesini kullandı.
Bakanlık, yapmış olduğu yazılı açıklamada, AB Komisyonunun yayımladığı 2022 yılı Türkiye Raporunun, AB’nin Türkiye’ye yönelik stratejik bakış açısından uzak ve vizyonsuz yaklaşımını bir kez daha gözler önüne serdiği, raporda aday ülke Türkiye’ye karşı sorumlulukların göz ardı edilmiş olduğu ve çifte standartlı bir yaklaşımın sergilendiği, bu belgenin AB’nin Türkiye’ye ilişkin yanlı tutumunun bir başka örneği olduğu aktarıldı.
Açıklamada, “Bilhassa siyasal kriterler ile Yargı ve Temel Haklar faslındaki mesnetsiz iddiaları ve haksız eleştirileri kabul etmiyoruz. Görüşme fasılları önündeki siyasal engelleri kaldırmayan AB’nin, siyasal sistemimize, siyasetçi ve yöneticilerimize, ülkemizdeki temel hak ve özgürlükler ile bazı yargı kararlarına ve terörle mücadelemize yönelik haksız iddialarını tümüyle reddediyoruz.” ifadeleri kullanıldı.
Raporun Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs mevzularındaki bölümlerinin her zamanki şeklinde, Rum-Yunan ikilisinin hukuk dışı ve maksimalist görüşlerini yansıtmasının, raporda Kıbrıs Türklerinin yok sayılması ve Türkiye ile KKTC’nin görüşlerine hiçbir şekilde yer verilmemesinin raporun kimlerin çıkarlarını gözeterek kaleme alındığını açıkça ortaya koyduğu kaydedilen açıklamada, AB’nin deniz yetki alanlarının belirlenmesinde internasyonal bir yargı organı olmadığı hatırlatılarak, AB’nin bu şekilde hareket etmesinin hem kendi müktesebatına hem de internasyonal hukuka aykırı olduğu vurgulandı.
Bakanlık, açıklamasında, “AB mevcut jeopolitik sınamaları dikkate alarak, Türkiye’yi ihtiyacı olduğunda kapısını çalabileceği üçüncü bir ülke olarak değil, görüşme eden bir aday ülke olarak görmeli” ifadelerine yer verdi.
Comments are closed.