Bize oyunun yaratılma sürecinden bahseder misiniz?
Aslında bu oyunun süreci düşündüğümden uzun sürdü. Mayıs 2023, yani neredeyse bir buçuk yıldan fazla oldu.
Hazırlanmak için uzun bir zaman.
EVET. Diziyi duyunca çok güvendiğim bir çevirmen olan Sedef Aybar’ın adını da duydum. O olduğunu duyduğumda çok heyecanlandım ve hemen okudum. Tiyatromuza da çok uygundu. Çünkü “Annem Hep Dedi” ana sözleri anlatan bir oyun, evet babalar da haklı ama babalar haklı olmadığında anneler daha da haklı. Böyle bir şaka yapabilirim. Bu oyunda annemizin öngörüsü ve hissiyatı mevcuttur. Baktığımda Chicago’da yazılmış bir oyun ve hikaye biraz eski gibi görünüyor. İki genç Chicago’ya taşınır ve kendilerini tehlikeli bir mahallede bulurlar. Amerika’da bile Chicago’nun tehlikeli bir mahalle olduğu fikri yayıldı. En sevdiğimiz şehirler olan Los Angeles ve San Francisco’nun suç oranı açısından daha tehlikeli olduğunu öğreniyoruz. Bu nedenle bu durumda oynamak mümkün değildir. Servet Hanım bana güvendikten sonra birçok değişiklik yaptım. Yazarın izniyle Türkiye’ye uyarladım. Bu süreçte gençlerin nasıl bir kültür şoku yaşayabileceğini düşündüm. Dramaturji uzun zamanını aldı. Bu gençleri Amerika’dan İstanbul’a, Tarlabaşı’na getirmemizle süreç sona erdi.
‘SUÇLA TANIŞTI’
Bugün oyunda neler var?
Aslında dizinin temelinde kentsel dönüşüm, göç gibi temalar var. Bu sadece annelikle ilgili değil. Aile kavramı incelenir. Ne yazık ki son zamanlarda aile suç kavramıyla pek çok özdeşleşmeye başlamıştır. Halen aile kavramının Türkiye’deki en temiz ve en güzel değerlerden biri olduğuna inanıyoruz.
Peki bu komedi ailece izlenmeye değer bir komedi mi?
Şöyle anlatmak istiyorum: ‘Ailecek izledik bu diziyi, argo olmadığı için beğendik’ gibi geliyor ama öyle değil. Bu asla ailece izlenecek bir oyun değil. Nesiller arası bir iletişim. Servet Aybar’ın notu beni çok etkiledi; “Hasta olduğunda annemi oynadım.” Allah hastalık vermesin. Baktığınızda oyun hassasiyet gerektiriyor. Gösteriye birkaç kuşaktan seyirci gelse bile bunu söylüyorum. “Ağaçlar Die Die Standing” de aynı sıcaklığa sahipti. Bir diğer çalışmamız olan Müziksiz Ev Misafirleri ise aile içi sorunları çözüme kavuşturdu. Her şey ailenin sevgisi, saygısı, dostluğu ve iyi niyetiyle yapılıyor. Bu oyunun ana temasının bu olduğunu düşünüyorum. Tabii bunu maçı izleyenlere soruyoruz. Aileniz mi yoksa arkadaşlarınız mı diyelim? Bana dostum diyenler de var. İzlediğimizde aile ön plana çıkıyor. Oyunun şu anki versiyonu bence çok tatlı. Nesil değişimiyle bu ebeveynlerin gençlerden daha çılgın hale gelebilmesi bize doksanlı yılları hatırlatıyor.
Yeni projelerinizden bahseder misiniz?
Gündemde “Konken partisi” oyunu var. Hala takımda bekleyen biri var. Seçkin Selvi’nin tercüme ettiği “Konken” partisini gerçekleştireceğiz. Bunun yanında bir sürprizimiz daha var. Önümüzdeki sezona hazırlayacağımız dizi Arthur Miller’ın “Death of a Salesman” adlı dizisi üzerinde çalışmalara başladık.
NESİL ÇATIŞMA
Ekibi nasıl oluşturdunuz?
Bu kadar kadrolu bir komedi yok o yüzden Çiçek Dilligil, Mert Asutay ve Aziz Sarvan – Ecmel İs’i bulmak aile yapısını kurmamız açısından çok önemliydi. Mert Aykul ve Aşkın Şenol, Dilara Mücaviroğlu’nu eklemek isterim. Oyun ebeveynlere göre uyarlandığı için bu oyunda ebeveynler çok önemli. Dizide sadece nesiller arası çatışma yok. Kültürler arası çatışma da var.